AİTLİK

Fikirlerinizin, davranışlarınızın ve düşüncelerinizin olaylara yön verdiği, hayallerinizin ve kaderin yollarını oluşturduğu bir evren düşünün.

Sadece size ait olan…

Kaderimizin bize sunduğu bir dünya içerisinde yaşıyoruz. Yaşamak ki yeryüzünde en nadir rastlanan… Çoğumuz yaşayabildiğimizi düşünmüyoruz. Doğumumuzdan ölümümüze kadar olan bu süreç bize her zaman bir şans olarak yansıtıldı.

Peki…


Bize sunulan bu şansı neden kendimiz yönetemiyoruz?

Çocukluğumuzdan itibaren kurallar konuluyor önümüze. Her kural hayatımızın etrafına örülen duvarların bir tuğlası, her yargı duvarların bir parçası. Kendi yolumuzda ilerlerken çevrenin bizi bir kalıba sokma çabası ruhumuzu kemiriyor. Bir bataklıkta çakılı kalmışız da etrafta olan her şey bizi sürekli olarak dibe çekiyormuş gibi. Oysa kanatlarımızı oluşturabilirler ve gökyüzüne uçurabilirlerdi.

Bazen haykırmak geliyor içimin en derininden.
“Ben o istediginiz kadın değilim! Ben benim. Beni ben olduğum için sevmek zorunda değilsiniz. Ama saygı duymak zorundasınız. Yollarıma çiçekler dikmeyin, istemem zaten. Ruhumu çürütmeyin kâfi.”

Bu haykırış benim gibi hisseden herkes için…

Kendinizi yaşadığınız hayata ait hissediyor musunuz?

Benim cevabım çok karanlık. Yeryüzünden çok gökyüzü ile bağı olan. Evreni oluşturan her parçanın anlamı ve değeri olduğunu düşünen bir kadının Dünya gezegeninden nefret edişinin öyküsü benimkisi.

İçimde oluşturduğum dünya dışarısı ile çok zıt. Bana adanan bu hayatın içinde boğuluyor gibi hissediyorum. Değiştiremediğim her şey bana acı olarak kalıyor.

Hayatıma büyük izleri dokunmuş biri


” Yıldızlar baktıkça çoğalır. Sende sevdiğin her şeye öyle bak. Sen baktıkça sevgin çoğalsın.” demişti. Kendi hikayemi bu sözler üzerine kurdum. Bende hissettirdiği duyguları cümleye dökebileceğim bir kelime haznem yok. Hissettiğimi göstermek istesem bu cümleye sarılırdım. Sıkıca hiç bırakmadan.

Sevdiğim insanlara, bir filme, bir kitaba belki de bir çiçeğe bakarken beynimde yankılanan bir ses oldu hep. Kendinize böyle bir evren kurduğunuz zaman dünyanın acımasız yanı yıpratabiliyor.

Gözlerinizi kapattığınız o an da karanlığın içinde süzülürken hissettiğiniz;


Belki çok sevdiğiniz birinin acı kaybının üzüntüsü, çok güvendiğiniz kişinin size yaşattığı hayal kırıklığı, en mutlu olduğunuz o anın sevinci, utangaçlıklarınız, dibe vurduğunuzu hissettiğiniz dönemlerin çaresizliği, yıldızların üzerindeymiş gibi hissettiren aşkınız…

Bu karanlıktan sihirli bir deynekle “LUMOS” diye haykırıp aydınlanmak istiyor insan değil mi?

Hayat bize sunulan bir şans olduğu kadar büyük bir dans pisti.
Ve bu sahnede baş rol sensin. Kendinle yaşamayı, kendini sevmeyi asla bırakma. Hataların, kusurların, öfkelerin, mutlulukların vs. hepsi senin. Bırak konuşsunlar, yargılasınlar. Sen seninle mutlu ol.



Kahkaha at. Engeller çıkacak karşına, kötülükler saracak etrafını, benliğini kaybetme. Düştüğünde daha güçlü kalktığını göster kendine. Bir yıldız kaysın dilek tut. Asla umudunu kaybetme.

Sevdiğin her şey senin evreninde, yanı başında olsun. Kitap mı okumayı seviyorsun, resim çizmek, spor, bilgisayar oyunları? Aklına gelebilecek her şey. Kendini kendinle mutlu et. Fikirlerin, hayallerin, düşlerin ışık saçsın gökyüzüne. Sen sen olduğun için güzelsin. Hayatla dans et ve asla vazgeçme.

 AİTLİK” için 3 yorum

Kendininkini ekle

d1Pi için bir cevap yazın Cevabı iptal et

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑