AİLE

Bir labirent gibi binlerce yolu olan bir düşüncenin içindeyim. Sonsuz bir düşünce evreni. Her fikrin bambaşka hissi var. Öyle bir konu ki “Aile” neresinden tutarsam tutayım farklı görüşler beliriyor beynimin içinde, yüreğimde ise bir çok üzüntü,sevinç, mutluluk ve özlem birbirine karışıyor.


Anne, baba, kardeş, amca, hala, dayı, teyze ve birçok kan bağı bulunan bir sarmal. Aile denilen bu topluluğun bize hissettirdiği tüm duygular gerçekten hissettiklerimiz mi, yoksa mecburiyete itilmiş zoraki olarak oluşan olgular mı?

Aitlik’te yaşam için “Doğumumuzdan ölümümüze kadar olan bu süreç bize her zaman bir şans olarak yansıtıldı.” tabiri vardı.

Bunu yaşam olarak genellediğimizde belki ayrıntılardan uzaklaşıyor, geçip gidiyoruz. Küçük bir pencereden gözlemlediğimizde ise dünyaya gelmemizde rol alan ebeveynlerimiz de bu şansın ta kendisi olduğunu görebiliriz.
Hayatımıza gözlerimizi açtığımız ilk saniyede oksijenin ciğerlerimizi yaktığı o an çığlık çığlığa merhaba diyoruz dünyaya.

“Merhaba ben geldim.” Sonra aylardır bizi canı, kanı, sevgisi ile besleyen karnında değil de yüreğinde büyüten insanın boynunun kokusu ile sakinleşiyoruz.

Sesini duyunca güvende hissettiğimiz bir varlık “ANNE”

“Herkes için bu süreç bu şekilde ilerlemiyor” dediğinizi duyar gibiyim.

Ne yazık ki doğumda annesini kaybetmiş yaşamı boyunca öz annesinin duygularını hissetmeyen birçok birey bu dünyada aile kavramını eksik yaşayabiliyor. Ya da en kötü pencere olarak annesi, babası tarafından terk edilmiş bebekler çocukluk süreçlerinde “neden?” sorusuna cevap arayarak nefret duygusu ile yetişkinliğe adımlarını atabiliyor.
Büyüme evrelerinde ise anne babası tarafından çocuğa hissettirilmesi gereken sevgi, huzur ve güven duygusunu yaşamamış birçok birey ebeveyn sevgisinden ziyade üzüntüyü biriktiriyor yüreğinde. Doğuştan kalbinde barındırdığı anne, baba sevgisinin çiçekleri soluyor hatta bahçesini kurutabiliyor. Gelecek yaşamında güvensizlik peşini bırakmıyor.

“Gerçekten hissettiklerimiz mi?” sorusunun cevabının ne kadar karmaşık ve tek yanıtı olmadığını bunlar gibi birçok zıt örnekten görebiliyoruz aslında. Çok sevdiğimiz bir varlık anne, baba… Saygı duyduğumuz, koşulsuz yüreğimizde hissettiğimiz fakat olumsuz durumlarda nefret ile sevgi arasındaki o ipince çizginin bir an da yok olduğu güçlü bir bağ.

Aile yaşamımızın her anında sanki bizden hiç ayrılmayacak gibi gördüğümüz ama bir gün gideceklerini bildiğimiz köklü bir ağaç. Her ince kök kendi uzvu ile bambaşka hayatlara karışıyor.

Örneğin;
Çok sevdiğiniz canınızdan kıymetli olan kardeşiniz bir gün kendine ait özgür bir hayat kuracak bir aile olacak ve bu hayatta evet yanında olduğunu bilmenize rağmen artık uzak olduğu gerçeğini göz ardı edemeyeceksiniz.
Nesiller boyunca süre gelen bir paradoks her birey kendi ailesini oluşturuyor. Her aile birbirinden hep farklı oluyor. Aile tarafından dayatılan bir gerçek vardır. Anne babanın hayata bakış açısı fikri düşüncesi çocukta da olması zorunluymuş gibi davranılır. Birey olduğunu kabullenmek onlar için çok zordur. Bu durum her çocuk için zincirleri kırma evresi olduğu gibi kökten ayrılma kendi hayatına yol çizme dönemidir.Rol model aldığımız anne babalarımızın bu gibi olumsuz davranışları için “Ben çocuğuma bunu yapmayacağım.” dersleri alıyoruz.
Tecrübe’de de dediğim gibi ” Sonuçta tecrübe oldu ” diyorsun. ” Tecrübe” diye basitçe, üç heceyle tek nefeste çıkıyor iki dudağının arasından… Aslında en değerli olanı kazanıyor insan.
Bu süreçte çok şey kaybediyoruz kaybettikten fazlasını da kazanıyoruz.

Karanlık dönemlerde yanı başında olan ışığı bulmanıza yardımcı olan yabancı insanlar için öz kardeşim gibi diyebiliyoruz.
Aile doğuştan kazanılmış olduğu kadar hayat çizgimiz de yaşadığımız bir çok anda bağ olarak da kazanılabiliyor.

Yaşam döngümüzde kan bağımız olmayan aileler kuruyoruz kendimize. Güven, sadakat ve sevgi her oluşumun duvarlarını örüyor. Bazen ailemizden beklediğimiz değeri ve sevgiyi görüyoruz.


Kısacık ömrümüzde öğrendiğimiz herkes için kabul edilmiş bir şey var ki GÜVEN insanın yapı taşı. İnsan ilişkilerinde mevzu bahis aile dahil çok zor kazanılan kaybedilince asla yeri dolmayan en değerli his. Güven olduktan sonra kan bağı olsun olmasın kurulan bağ çelikten hissedilen huzur ise gökyüzü kadar mavi oluyor.

Yorum bırakın

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑